Fas Gezisi – Rabat

27 10 2013

Gezimizin ikinci durağı Atlas Okyanusu kıyısında, Kazablanka’nın kuzeyinde bulunan Rabat. Kazabalanka, Rabat arasındaki otoban bağlantısını kullanarak yaptığımız otobüs yolculuğu yaklaşık 1 saat sürüyor. Adı, bir çeşit kale-kervansaray demek olan, Zenata Berberiler’in kurduğu bir ribat’tan geliyor. Muhavvidler döneminde 12.yy’da başkent olmuş, kısa süren debdebesinin ardından, tekrar kısa süreliğine başkent olması 18. yy’lı bulmuş ve nihayet 1912’de Fransızlar’ın seçimi ile tekrar başkent olmuş. O dönemden beri de bu statüsünü koruyor. 1.750.000 nüfusu olan kent, Fas krallığının başkenti.

Rabat

Çok güzel bir günün sabah tazeliğinde ilk ziyaretimiz Kraliyet Sarayına oldu. Halka açık geniş ve çok bakımlı bahçelerinde zaman geçirdik. Özellikle Rabat’tan itibaren Fas gezimizin sonuna değin ağaçların değişikliği ve güzelliği dikkatimi çekti. Gezdiğimiz noktalarda Fas florasının anlatılmasını çok isterdim, zira bizim görmeye alışık olmadığımız türde pek çok güzel ağaç gördük.

Rabat Kraliyet Sarayı

Kraliyet sarayları halka açık değil, bu sebeple sadece güzel işlemeleri kapılarını görmek mümkün oluyor. Sarayın güzel bahçelerden ayrılmayı çok istemeyerek, V. Mohammed’in mozalesine hareket ettik. Burada şu andaki kral VI. Mohammed’in babası ve büyükbabasının mezarları bulunuyor.

V. Mohammed Mozalesi

Mermerden yapılmış bu mozalede aynı zamanda zeliş sanatının da güzel örneklerini görmek mümkün. Zeliş, tahta oymacılığı ile beraber Fas’ın önde gelen zanaat/sanatlarından.

V. Mohammed Mozalesi

Muhavvid’ler döneminde Rabat’ı başkent yapan Yakup Al-Mansur, o zamanın en büyük ikinci camiisini yaptırmak üzere girişimde bulunmuş, ancak ölümü sebebi ile projesi yarım kalmış. 60m planlanan minaresi 44m’de kalırken, 18.yy’da olan bir deprem de camiiye zarar vermiş.

Hasan Kulesi

Rabat gezimizin taçlandığı yer Kasbah les Oudaias’a gidiyoruz. Bu Kasbah yazımın başında belirttiğim ribat’ın yeniden inşaa edilmesi ile oluşuyor. Kasbah surlarla çevrili, krallık sarayının ve kuşatma altında gereksinim duyulacak her şeyin de içinde konumlandığı kale demek oluyormuş. Özellikle ticaretin korunması gereken noktalarda kurulmuş. Bu Kasbah sanıyorum hepimizin Rabat’ta en çok beğendiği yer oldu. Hatta benim açımdan Rabat’ın Fas’ta gezdiğim en favori yerlerimden biri olmasına sebep oldu. Diğer ilginç ayrıntı ise kasaba kelimesinin arapça kasbahtan gelişi.

Bab Ouadais

Kasbah’ın Bab Oudaia kapısını gördükten sonra Endülüs bahçelerinden yürüyüşe başladık.

Endülüs Bahçeleri, Rabat

Bou Regreg nehri ve Atlas Okyanusu kıyısında ve kente hakim bu kasbah’ın içinde bizim de tüm turistler gibi uğradığımız digger nokta Café Maurie oldu. Burada nane çayımızı içerken, nehri ve Rabat’ın hemen karşısında, nehrin öbür yakasında konuçlanmış Sale kentinin güzel manzarasını seyrettik.

Kasbah des Oudais

Ardında da daracık sokaklarda genellikle beyaz ve mavi renklere boyanmış, farklı kapıları ile ayrıca güzlleştirilmiş evlerin arasında dolaşmaya başladık. Burası renkleri ile daha çok bir Akdeniz adasını çağrıştırıyordu. Herkesin görür görmez hayran kaldığı bu sokaklarda, yabancılar ev satın alıyorlarmış. Küreselleşme ilginç boyutlara ulaşıyor. Dışarıdan gelen bir dalga sizi evinizden ediyor ya da kendi yaşadığınız kentte ev almanıza dahi fırsat vermiyor. Dünya Kültür Mirası Listesinde yer alan bu mahallenin ev fyatları için de muhtemelen durum buna dönüşüyordur.

Kasbah Les Oudais

Çok temiz, labirent gibi bu sokaklar “Platform de Semaphore” denilen, işaret vermek için kullanılan bir alana açılıyormuş. Buradan da Bou Regreg nehrinin, Atlas Okyanusu ile buluşmasını görmek mümkünmüş. Malesef biz buna gitmemişiz. Mozaleden Kasbah’a gelirken, otobüsle bir süre nehire parallel gitmiştik. Nehir de harika görünüyordu,  tepede yer alan Kasbah da. Burada hem fotoğraf çekmek, hem de yürümek çok hoşuma giderdi sanırım. Ancak biz yine turumuzun farklı program nedeniyle burada duraklamadık.

Kasbah des Oudaias

Kasbah’ın ardından Rabat gezimizi tamamladık. Medina’ya, ulusal mücevher koleksiyonunun sergilendiği Oudaias müzesine, eski bir Roma kenti Sala Colonia ve Merenid mezarlığı Chellah’a gidemedik. Yine eski Roma kentleri buluntularının sergilendiği Arkeoloji müzesi gezimizde yer almadı. Burada Medina adı ilk defa geçerken hemen bir açıklama eklemek istiyorum: Medina kelimesi arapça’dan geliyor ve kent anlamında kullanılıyor. Türkçede medeni olarak kullandığımız sıfat da buradan geliyor. Bedevi’de yine Arapça’dan geliyor ve göçebe (kırsaldan olan) anlamında kullanılıyor. Fas’ta Medina ve souq (çarşı) kelimelerinin kullanımı aklımı karıştırmıştı önceleri. Sonrasında anladım ki Medina eski kent anlamında kullanılıyor, souq ise yine bildiğimiz çarşı anlamında…

Kasbah des Ouidaias

Ben Rabat’ı çok beğendim. Geziyi bir daha gitsem nasıl farklı yapardım diye düşündüğümde, şu liste ortaya çıkıyor: Hali hazırda yaptıklarıma ek olarak Oudaias müzesine, Chellah’a (ve Sala Colonia) giderdim. Bir de bu güzel nehrin ve Atlas Okyanusunun manzarasının keyfine varabileceğim bir noktada yürüyüş yapar ya da yemek yerdim. Kasbah sokaklarında daha çok dolaşır ve Platforme de Semaphore’a çıkardım… Fez ve Marakeş’in gölgesinde kalan bu çok güzel kente daha fazla zaman ayırmaya değer.


İşlemler

Information

Yorum bırakın