2 Kıta 1 Yarış – 24. Kıtalararası Yüzme Yarışı

20 07 2012

15 temmuz 2012 Pazar sabahı 7’de kalkıp, yulaflı, az yağlı sütlü ve muzlu kahvaltımı yaptım. Tekne gezisinde verilen nirengi noktalarını takip edebilmek için lenslerimi taktım. Gözlüklerimin buğulanmaması için önceki gece, gözlüklerimi ince bir diş macunu tabakası ile kaplamış ve kurumaya bırakmıştım. Macun tabakasını güzelce temizledim. Gece boyunca rüyamda bol bol Boğaz’ı geçmiştim, şimdi sıra gerçeğine gelmişti. Kuruçeşme’de Adım Adım Suda Koşanlarla buluştum.

Sporcu alanında çimlerde sohbet koyuydu. Ardından güneş kremi sürünme safhaları ve vazelin safhası geldi. Vazelini yüzücüler özellikle suyun çarpışı ya da giyisinin kenarının denk geldiği bölgelere sürtünmeden kaynaklanacak zararı önlemek için kullanıyorlar. Ancak sürülürken eldiven kullanılıyor ki suyun çekişinde aktif rol oynayan el, ön kol gibi uzuvlar etkilerini kaybetmesinler.

Hazırlığımız tamamlanınca bonemiz ve gözlüğümüz dışındaki her şeyi çantalarımızda bırakarak,  çantalarımızı bagaj bölümüne teslim ettik. Bizden aldıkları çantaları üst üste koyan görevliler, yüzdüğümüz zaman süresinde çantalarımızı numaralara göre sıralamışlar. Döndüğümüzde hiç karışıklık yaşamadan çantalarımızı alabildik.

Biraz uzunca süren tekneye alınma sürecimiz başladı. Yarışın yönetimini kolaylaştırmak adına üç farklı yaş grubu, üç ayrı renk bone takıyordu ve üç farklı tekne ile Kanlıca’ya transfer edildi. İlk suya girenler Gencler olacaktı ve 10’da suya ineceklerdi. Ardından 5 ila 15 dakikaya yayılan sürelerde bizler başlayacaktık.

Zamanımızı ölçmekte kullanılacak çiplerin son kontrolünn ardından tekneye bindik. Koca bir tekne dolusu mayolu insana bakmak komikti doğrusu. Her tekne kalkışında borozanlar çalıyor ve kalanlar gidenlere tezahürat yapıyordu. Nihayet bizim de teknemiz hareketlendi. Ben de yarışın gidişatına dair bir tedirginlik vardı ve bunu ara ara Özlem’le paylaşıyordum. Bir terslik olmazsa birlikte yüzmeye gayret edecektik.

Güzel  İstanbul Boğazı sabah manzarası eşliğinde giderken, bir de yunuslara rastlamak keyfimizi keyif kattı. Ama beni yunuslar suda yanımıza gelirler mi acaba diye düşündürmekten de alıkoymadı. Biz tam Kanlıca’ya yanaşırken sarı boneli genç yüzücülerin başlangıç düdüğü çaldı. Biz de alkışlayarak ve ben kendi adıma daha da tedirgin olarak onlara destek verdik. İskelenin farklı noktalarından atlayanların, farklı yönlere kulaçlarını seyretmek güzeldi. Ancak yarışın hemen başında zodyaklara alınan bir iki kişi gördük. Sarı boneliler uzaklaşınca, teknemiz iskeleye yöneldi, artık sıra bizdeydi.

Tekneden en son çıkanlar bizlerdik. İskeleye vardığımızda ne olduğunu anlamadan yarış düdüğü çaldı sanırım, zira herkes suya atlamaya başladı. Saat 10:30’du. Özlem’le birbirimize baktık, Özlem atlarken gözlüklerime sahip olmamı söyledi ve çivileme maceramıza başladık. Gözlüğün, o kalabalık el ve bacak hareketleri esnasında  gözden çıkıp kayboluşunu önlemek üzere bonenin içine takmak da diğer bir seçenek.

Suyun yüzeyine çıktığımızda hemen o kalabalıktan uzaklaştık, ardında da Fatih Sultan Mehmet Köprüsünün tam ortasını baz alarak yüzmeye başladık. Burası bize söylenen birinci nirengi noktasıydı. Bu şekilde, varacağımız noktaya yaklaşık 45 derecelik bir açıyla yüzerek Boğaz’ın ortasından, Karadeniz’den, Marmaraya’da doğru geçen ana akıntıya ulaşmaya çalışıyorduk. Birazdan yanımızda Deniz ve Ülkü’nün de olduğunu farkettik. Yaklaşık 5-6 kulaçta bir hedefimizi gözlemlemeye çalışıyorduk. Gerçten de geciktirmek çok anlamsız bir yöne kulaç atmaya sebebiyet veriyor.

Açık suda yüzmenin, havuzda yüzmekten en önemli farkı hedefi yeteri kadar sıklıkla kontrol ederek uygun bir rotada yüzebilmek. Havuz çizgilerine ve kulvarlarına alışık bizler için zor bir tatbikat. Açık suda nirengi noktasının kontrolü için söylenen nefes almadan önce gözlük seviyesinde kafayı kaldırmak (kafayı kaldırma vücudun dudaki dengesini bozduğundan, minumum hareket hedefleniyor) ve hemen ardından nefesle kulacı tamamlamak (böylece nirengi noktasının kontrolü için ayrı bir hareket yapmaya gerek kalmıyor) .  Ancak bu çok da kolay değil, havuzda çalışılması gereken drillerden.

Ben bir süre sonra kızları kaybettim. Geri kalan bölümü yanlız yüzeceğim fikrine kendimi alıştırarak ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsündeki nirengi noktamı kontrol ederek kulaçlarıma devam ettim.

Yine farklı yüzücülerin bir noktada hep aynı görüşü vardı : Fatih Sultan Mehmet Köprüsünün gölgesinde hem suyun soğuması, hem kararması, hem de güneşi görememekten kaynaklı bir tedirginlik ve korku yaşanıyormuş. Bu sebeple önceki gün teknede, gölgeye girişimizde o andaki ortama odaklandım ve ne hissettiğimi anlamaya çalıştım.

Bunun köprü gölgesine girişimde faydası oldu. Yeşil renkten laciverte girişimde, köprünün gölgesine yani köprüye ulaştım diye düşündüm. Köprünün ortasını yakalayabilmiştim ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü yarıştaki mihenk taşlarından birincisiydi. Saatime baktım 15 dakikadır yüzüyorduk. Hemen yanımda kimse yoktu ancak etrafa bakınca kulaçları görebildim. Tabi Boğaz kadar geniş kulvar olunca, herkes başka noktalara dağılıyor.

Biraz daha yüzdükten sonra bizim kızlara rast geldim yeniden. Kısa bir konuşma yaparken, Anadolu Yakasına yakın yüzen yunusları gördük. Bu bizi daha da neşelendirdi. Zaten en baştaki belirsizlik duygusu, suda yerini kendine güvene ve keyife bırakmıştı.

Rumeli Hisarının açıklarından geçerken önümüzdeki nirengi noktası, Anadolu’da Vaniköy ve Avrupa yakasında Arnavutköy arasındaki enerji nakil hattının ortası yani bel verdiği noktaydı. Tekrar 5-6 kulaçta bir kontrolün önemini hatırlatacağım, akdi taktirde çok başka yönlere yüzmek yüksek olasılık.

Enerji nakil hattının altına geldiğimizde 34 dakikadır yüzüyorduk. Yüzme tempomuzu şöyle tarif edebilirim : Tempolarımızı Kolay, Orta, Güçlü, Hızlı ve En Hızlı olarak tanımlarsak, sanırım orta ile güçlü arasında bir yerlerdeydik. Nirengi noktası kontrolüne çok alışık olmadığımızdan güçlü ile hızlı arasında bir tempoya pek varamadık. Bir de ara ara durup “Vaayy ne güzel” dememizin de tempo konusuna etkisi olmuş olabilir.

Enerji nakil hattına vardığımızda artık Boğaz Köprüsünün ayaklarını görebiliyorduk. Yine Boğaz’ı ortalamaya devam ederek ilerledik, artık Kuleli Askeri Lisesine yaklaşıyorduk. Ve Galatasaray Adasının etrafındaki akıntıya girmemek için de en az 150m açıktan geçmemiz gerektiği söylenmişti.

Galatasaray Adasını geçmiş, Kuleli Askeri Lisesi binasını da ortalamıştık. 42 dakikadır yüzüyorduk ve artık varış platformundaki balonlar da görüş alanımıza girmişti. Bu noktada durduk. Özlem “Bunda sonra her şey çok hızı gelişecek” dedi. Beraber kalıp kalamayacağımız da belirsizdi.

Buradaki trik şuydu : Kuruçeşme kıyısındaki ters akıntıya yakalanmamak için Kuruçeşme’ye çok erken yanaşmamak gerekiyordu. Diğer yandan ana akıntının da bizi 1. Köprüye doğru sürüklemesine izin vermeden platforma çıkmamız lazımdı. Tabi Galatasaray adasına da çok yakın geçmemek gerekiyordu. Zaten bulunduğumuz noktadan sonra olayların çok hızlı gelişmesine de bu parametreler sebep oluyordu.

Bir önceki gün bize tavsiye edilen, bulunduğumuz noktadan artık kıyıya dönerek, ana akıntıya 90 derece yüzmemizdi. Böylece bizi kulaçlarımız kıyıya yanaştırırken, ana akıntı da dikey olarak Kuruçeşme’ye ulaşmamızı sağlayacaktı.

Ancak biz nedense hemen 90 derece girmedik de, daha ziyade 45 derecede kaldık. Daha ziyade bir yay çizmeye çalışır gibiydik. Gerçekten de ne olduğunu çok anlamadan balonlara dikeyde çok yaklaşmış ama yatayda kıyıdan çok uzakta kalmıştık. Yani akıntı ve kulaçlarımızın gücünün geometrisi tam da umduğumuz gibi gitmemişti.

Artık 90 dereceye girmiştik ancak geç kalmıştık. Platformun balonlarına gerisinden bakıyorduk ve 1. Köprünün altına doğru sürükleniyorduk. Bu noktalarda Ülkü ve Deniz artık yanımızda değildi. Özlem’le tamamıyla dönerek, geriye yani platforma doğru yüzmeye başladık.

Önceki gün akıntının güçlü oluşu kutlanırken, ona karşı yüzceğimizi henüz aklımıza getirmemiştik. Böylece biz ne kadar güçlü kulaç sallarsak sallayalım, balonlara bir milim dahi yaklaşmıyormuşuz şekline hissetmeye başladığımız dönem geldi.

Bu noktada Özlem, ben kıyıya yüzüp, oradaki ters akıntı ile geri dönmeye çalışacağım diyerek tekrar 90 dereceye dönerek yüzmeye başladı. Ben nedendir bilmem platforma doğru, geriye, akıntıya karşı yüzmeye devam ettim. Bir süre sonra kesinlikle yol alamadığıma kanaat getirdim. Etrafa baktım bir zodyak olsaydı beni almalarını isteyecektim.

O esnada benimle aynı yönde yüzen bir yüzücü, beni geçerek ilerlemeye devam etti. Ben de, platforma yaklaşamamamın benim sanrım olduğunu anladım. O yol alıyorsa, ben de alırım diyerek asıldım. Bir sonraki kontrolümde balonlar çok yakındı. Sonuncu bakışımda ise yanlarındaydım.

Platforma çıkışım 1 saat 19 dakika oldu. Bizi hemen havlulara sardılar, bir bardak su verdiler ve kollarımızdaki çipleri geri aldılar. Biz de suyun etkisiyle hala yalpalayarak sporcu alanına ilerledik. Gözlüklerim gerçekten de hiç buğulanmamıştı. Bu arada güneş ışınlarından koruyucu özelliği de yine işime çok yaramıştı. Görüş açısı bakımından hiç sorun yaşamadan yarılşı atlatmıştım.

Sporcu alanını çevreleyen bariyerlerin kalkmaması ve kapıdan da sadece sporcuların geçebilmesi sebebi ile malesef bizi karşılamaya gelen sevgili arkadaşlarımızla buluşup, bu güzel anıyı beraber kutlayamadık. Benzer şekilde karaya çıktığımız alanda kocaman bir VIP tirbünü, yakınlarımızın ve arkadaşlarımızın ise çıkışın oldukça ötesinde bir alanda bekletilmesi yine organizasyondaki aksaklıklardandı.

Böyle bir yarışmada bu denli büyük bir VIP türbününe ve asıl tezahüratları ile ortamı şenlendirecek yakınlar ve arkadaşların izole edilmesine ne kadar gereksinim vardı bilemiyorum. Sporcu alanının da yarışmadan önce sporcu olmayanlara kapalı olması makul ama bitişte artık bu sınırın kalkması yine herkesin mutluluğunu çok daha rahat yaşamasına, endişelenenlerin endişelerini kolaylıkla gidermelerine yardımcı olur diye düşünüyorum.

Organizasyonun güvenlik önlemleri, sosyal medya politikası ve uygulanışı son derece başarılıydı. Yarış sloganı çok güzel : 2 Kıta 1 Yarış. Umarım yarışlar çok daha fazla Türk ve yabancı katılımcıyı cezbeder ve İstanbul’un markası haline gelen bir spor organizasyonu olur. 2012 istatistikleri ise şu şekilde gerçekleşmiş:

Siz yok yüzmem diyenlerdenseniz, kano yarışları çok güzel bir diğer alternatif. Boğaz hazır asıl sahiplerine, insalara, kalmışken onu hep beraber şenlendirelim!


İşlemler

Information

2 responses

30 04 2013
Mikail

slm, yazı dizesini baştan sona heyecanla okudum. Çünkü aynı tarihte aynı parkurda bende yüzdüm, 188 nolu sarı bone ile ilk suya dalanlardan biri idik, yarış öncesi tanıtım turuna katılmamanın verdiği acemilikten olsa gerek, FSM’yi ortalayamadım. ve sudan bi kafayı çıkardığımda kuleli önlerinde idim 🙂 Kuleli den elektrik direklerini ortalamaya çalıştım bir nebze… sonrada ana akıntıdan size benzer 45 derece ile platrofma ulaşmaya çalıştım, Tabi boğaziçi köprüsüne doğru gidince bu defa 45 derece ters akıntıda bayağı cebelleşerek 1.34 te platforma ulaşmayı başardım 😦 . Organizasyon gerçekten çok güzel idi, ve yunuslar ile yüzmek ayrı bir keyif idi, Bu yıl başvuru için yarın son gün, şimdiden heyecan sardı 🙂

Bütün olayı güzel bir anlatım ile ortaya koymuşsunuz, tebrikler.

19 04 2014
Erkan

Bu yıl ben de bu yarışa ilk kez katılacağım ve oldukça heyecanlıyım. Verdiğiniz bilgiler biraz olsun beni rahatlatı, sanki yarışın içindeymişim gibi hissettim okurken.
Çok teşekkür ederim.
Elemeler için çalışmaya başladım. Şu anda 800 m.yi 18 dakikada yüzüyorum. Sizce elemeleri geçebilir miyim?

Yorum bırakın